Türkiye’nin çok partili döneme geçişi 1950 yılında Demokrat Parti iktidarıyla başlar.
Cumhuriyetin kurulmasını Cumhuriyet Fıkrası kadroları gerçekleştirdi. Daha sonra bu fıkra Cumhuriyet Halk Partisi adını aldı. İlk genel başkanı ise Mustafa Kemal Atatürk oldu.
Yoktan var olan, Osmanlının külleri üzerinde doğan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı, kurtuluşun mimarı, başkomutan Mustafa Kemal’di.
Birinci mecliste cumhuriyetçilerin yanında sarayı destekleyen, saltanatçılar da vardı.
Kurtuluş sonrası meclisi içinde ve kurucu parti olan CHP içindeki bu çatışmalar başlayınca, Atatürk cumhuriyetçiler dışındaki gruplarla yollarını ayırdı.
Çok partili demokrasiye geçmek için Serbest Fıkra gibi partilerin açılmasına olanak tanıyan M. Kemal, saray düzenine dönmek isteyenlerin bu parti çevresinde toplandığını, Cumhuriyeti yıkmak isteyenlere kayıtsız kalmayarak Serbest Fıkra’yı kapattırdı.
Atatürk’e karşı İzmir Suikastı girişiminin çökertilmesi de bu kararda etken oldu.
Atatürk’ün ölümünden sonra 2. Culmhurbaşanı İsmet İnönü, çok partili dönemin başlaması için Celal Bayar’ın öncülüğünde kurulan Demokrat Parti’nin kuruluşuna izin verdi. Yapılan seçimlerin şaibeli geçti iddialarına karışın, CHP iktidarı 1950 seçimlerine kadar devam etti.
1950 seçimleri tek parti döneminin sonu oldu. Demokrat Parti tek başına iktidara geldi.
10 yıl süren demokrat parti iktidarı, Cumhuriyetin birçok kazanımlarını oy getirmek düşüncesi ve muhafazakar kesimden oy almak için geri getirdi.
Celal Bayar ile İsmet İnönü’nün, CHP saflarında başlayan çekişmesi bu dönemde daha da artınca, iktidarın oluşturduğu yeni yargı düzeni CHP’lilere karşı acımasız kararlar almaya başladı.
Muhalif gazeteciler sık, sık tutuklanmaya, gazeteler kapılmaya başladı. İktidarın demokrasi sözleri askıda kaldı. Kurulan Vatan Cephesi, devletin yayın organı TRT‘nın yaptığı yayınlar, ülkede bölünmelere, DP ve CHP’lilerin kahveleri bile ayrılmaya başladı.
Bunlar yetmezmiş gibi aydırlar üzerindeki baskılar arttırıldı, cezaevleri yazarlar, gazeteciler düşünürler gençlerle doldu.
Yargı, iktidarın istediği gibi karar veren bir kurul haline geldi.
Baskılar, protestolara neden oldu.
Üniversiteler kaynamaya başladı. Gençlik iktidarı protesto ederken, aydınlar da demokratik haklarını kullanarak gösteriler düzenledi .
Menderes İktidarı ortamı sakinleştireceğine, gençliğin ve demokratik haklarını kullanmak isteyenler üzerine daha büyük baskı kurdu. Çıkan çatışmalarda gençler yaşamlarını kaybettiler.
Ardından müdahale geldi. Sonunda askeri darbe ile DP’yi devrildi.
1970 den sonra yeni anayasa özgürlüklerin sınırlarını daha da genişletti.
Türkiye de artık yeni bir dönem başladı.
Asker kışlasına döndü, ama sopasını da siyasiler üzerinden eksik etmedi.
Siyasiler ve egemen güçler, demokrasinin değerini bilemiyor.
1970’li yıllar, 50’li yılları aratmadı. Anayasa’nın uygulanmaması, ”Bu Anayasa bize fazla geliyor” diyen düşüncelerin iktidarı etkilemesi yine sokak kavgasını büyüttü ve ülkede kardeş kanı akıtılmaya, kamplaşmaların yaşanmasına, sokaklara ve mahallelerin bölünmesine, bozuk olan ekonomi ile halkın daha da yoksullaşmasına neden oldu.
Bu dönemde de yargı siyasilerin dümenine girince, cezaevleri daha çok sol görüşlülerle doldu. Halk çocukları işkenceler altında can verdi, kimi idam edildi.
Cumhurbaşkanını bile seçemeyen bir meclis vardı. Sonunda asker yine iktidarı devirip yönetimi devraldı.
Kenan Evren’i anımsayanlar vardır. Türkiye bu kez askeri bir faşizm ile yönetilmeye başladı, bazı sivillerde ve siyasiler bu yönetime destek verdi. Bunların başında daha sonra Başbakan ve Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal vardı.
Kendi aralarında anlaşamayan siyasiler tutuklandı. Ülke içinden çıkılmaz bir kaos yaşadı. Ekonomi tamamen çöktü. Asker 4 yıl sonra kışlasına dönerken, yeniden seçimler yapıldı ve Eren’in istediği parti yerine Özal’ın Anavatan Partisi iktidara geldi.
Yerli ve yabancı egemen güçlerin isteği oldu.
Ekonomi kurmayı bilen Özal, 24 Ocak kararlarıyla, ekonomik sistemi uluslararası sermayenin istediği düzene soktu.
Atatürk döneminde kurulan tüm fabrikalar satışı çıktı, satışlar AKP döneminde bile devam ediyor. Özelleştirme furyası başladı. Belirli güçler devasa büyürken, emeğiyle geçinenler sürünmeye devam etti. Yolsuzluk, rüşvet, ahlaksızlık gibi her türlü musibet toplumu kökünden kemirdi. Ekonomik çarklar yine bozuldu, enflasyon durdurulamadı, banker olayları, batan bankalar olanlar hep vatandaşa oldu.
Enflasyonun yüzde 200’lere çıktığı günleri gördük.
Olan yine çalışan, küçük esnafa ve halka oldu.
Ekonomiyi düzeltmek için bu günkü gibi İngiltere den devşirme ekonomist Kemal Derviş getirdik ama değişen bir şey olmadı. Acı reçeteyi yine halk içti. Alınan önlemler yapılan seçimlerle yeni kurulan AKP’ye yaradı.
Ak Parti 23 yıldır ülkeyi yönetiyor. Son Cumhurbaşkanı seçimleriyle başlayan tek adam rejimi giderek Cumhurbaşkanının askeri, yargıyı, kamuyu yeniden dizayn etmesi ve kendi koltuğunu sağlamlaştırması için kullanmaya başlayınca yeniden bozulan ekonomi toplumu germeye başladı.
Bugünlerde yaşanan olayların temeli ekonomiktir. Halk bu iktidardan bıktı.
AKP’yi iktidarda tutan her zaman olduğu gibi MHP faktörüdür. MHP‘nin tek başına iktidar olma olasılığı olmadığından, kötülediği Erdoğan ile yaptığı anlaşmalarla, tabanını devlet kurumlarına yerleştirme karşılığı kötü olduğunu söylediği AKP’yi desteği sürdürüyor.
Erdoğan ise Anayasa ya karşı bir daha Cumhurbaşkanı seçilmek istiyor. En büyük rakibi ise Ekrem İmamoğlu. Erdoğan siyasi rakibini seçimlere sokmak istemiyor. Onu tasviye görevi ise yargıya verildi.
Artık askeri darbelerin yerini sivil darbeler aldı. Bunun yolu ise yargıdır. Kendine bağımlı yargıçlar ve savcılardır. Hukuk ve adalet değildir.
Bir yandan da birinci parti görülen CHP’yi karıştırmak. Burada da yargı devreye sokulmadan CHP kurmayları Nisan ayında olağanüstü seçimli kurultay kararı aldı. Hevesleri kursaklarında kaldı.
13 yıl önceki Gezi olaylarından halkın gazetecisi İsmail Saymaz’a ev hapsi veren yargı adil bir yargı olamaz.
Fetö taktikleriyle rakipleri yok etmek için yargıyı kullandığınızda halktan tepki görürsünüz.
Dün halk bunu çok güzel gösterdi. Üniversite gençliği bile yıllar sonra sokaklara döküldü.
Bir ülkeyi yönetenler, Hak, Hukuk ve Adaletten uzaklaşırsa olan ülkenin halkına olur.
Türk halkının sabrı taştı, bıçak kemiğe dayandı.
Şimdi halkın karşısına askeri çıkaracaklar.
Baskı ve zulümle hiçbir yönetim yenide kalamamıştır, kalamaz.